Ticari rekabetin yoğunlaştığı günümüz piyasalarında markalar, bir işletmenin ürün ya da hizmetlerini rakiplerinden ayıran en önemli unsurlardan biridir. Bu nedenle bir markanın izinsiz kullanımı, sadece ekonomik zarara yol açmakla kalmaz; aynı zamanda marka sahibinin itibarı üzerinde de ciddi olumsuz etkiler yaratır. Hukuki açıdan bu tür durumlar, marka hakkı ihlali ya da diğer adıyla marka hakkına tecavüz olarak tanımlanır ve Türk hukuk sisteminde açık şekilde yaptırıma bağlanmıştır.
Marka hakkı ihlali ile ilgili detaylara girmeden önce “marka” ve “marka hakkı” kavramlarına dair temel bilgileri ele alacağız.
Marka ve Marka Hakkı Nedir?
Marka Nedir?
Marka, bir işletmenin mal veya hizmetlerini diğerlerinden ayırt etmeye yarayan işaretler bütünüdür. Bu işaretler; sözcükler, harfler, rakamlar, şekiller, renkler, logolar, ambalaj biçimleri veya bunların kombinasyonlarından oluşabilir. Günümüzde markalar sadece ürünleri tanıtmakla kalmaz; aynı zamanda kalite, güven ve itibarı da temsil eder. Bir markanın pazardaki bilinirliği, işletmenin ticari değerine doğrudan katkı sağlar. Günümüzde markaların kendi kurumsal kokularını, seslerini ve müziklerini dahi oluşturdukları düşünüldüğünde markanın ticari hayatta önemli bir alanı olduğu daha net ortaya çıkmaktadır.
Türk Hukuku’nda marka kavramı, 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun (SMK) 4. maddesinde tanımlanmıştır. Buna göre, marka; bir teşebbüsün mallarını veya hizmetlerini diğer teşebbüslerin mallarından veya hizmetlerinden ayırt etmeyi sağlaması koşuluyla, kişi adları dâhil olmak üzere sözcükler, şekiller, harfler, sayılar, renkler, sesler, kokular, malların biçimi veya ambalajları gibi her türlü işaret olabilir. Bu tanım, markanın sadece görsel değil, işitsel, kokusal veya biçimsel unsurları da kapsayabileceğini ortaya koyar.
Marka Hakkı Nedir?
Marka hakkı, bir markayı belirli mal veya hizmetler üzerinde kullanma ve başkalarının bu kullanımı izinsiz olarak taklit etmesini veya kullanmasını engelleme yetkisini ifade eder. Bu hak, esas olarak marka tescili yoluyla elde edilir ve sahibine belirli bir süre için hukuki koruma sağlar.
Sınai Mülkiyet Kanunu’na göre, bir marka ancak Türk Patent ve Marka Kurumu (TÜRKPATENT) tarafından tescil edilmesiyle hukuken koruma altına alınır. Marka hakkı sahibi, tescilli markasını kullanma, lisans verme, devretme, rehin etme ve üçüncü kişilerin haksız kullanımına karşı dava açma gibi haklara sahiptir.
Marka hakkı aynı zamanda özel mülkiyetin bir türü olarak değerlendirilir. Bu yönüyle hem ticari hem de hukuki bir değer taşır. Marka hakkı sahibinin izni olmadan markanın taklit edilmesi veya benzerinin kullanılması, “marka hakkı ihlali” ya da diğer bir ifadeyle “marka hakkına tecavüz” anlamına gelir ve ciddi yaptırımlara tabidir.
Zamanla aşama aşama hukuki güvenceye bürünen ve günümüzdeki hukuki zeminini bulan marka kavramının ilerleyen dönemlerde sınırlarının genişleyerek; hukuki güvencenin markaların sosyal medya hesapları, markanın internet sayfaları gibi yan (feri) haklarını da kapsayacak hale gelmesi kaçınılmazdır ve olması gerekir. Diğer bir deyişle markanın sosyal medya hesaplarının hukuki güvence altına alınması henüz yasal zemine oturtulmuş değildir. Bu sebeple markaların belli bir takipçi sayısına ulaşmış sosyal medya hesaplarının devrinin noterlik veya kamu kurumları nezdinde korunaklı bir devir yönteminin geliştirilmemiş olması hukuki bir boşluk arz etmektedir. Yine tıpkı markanın ismine tecavüzlerin karşılıksız kalmaması gibi sosyal medya hesaplarına tecavüz sayılan eylemlerin de suç kapsamına alınması ve cezalandırılması artık günümüzde kaçınılmaz bir zorunluluktur.
Marka Hakkının İhlali Ne Demek?
Markalar, yalnızca ticari değil, aynı zamanda hukuki koruma altına alınmış değerlerdir. Bu nedenle, bir markanın izinsiz kullanımı yalnızca özel hukuk düzeyinde tazminat sorumluluğu doğurmakla kalmaz; aynı zamanda marka ihlali suçu kapsamında ceza hukuku açısından da yaptırıma tabi olabilir.
Hukuki Tanım ve Dayanak
6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 29. maddesi, marka hakkının ihlali suçu bakımından temel yasal çerçeveyi çizer. Bu maddeye göre, başkasına ait tescilli bir markanın izinsiz olarak kullanılması, taklit edilmesi veya markanın aynısının ya da karıştırılacak derecede benzerinin, marka sahibinin izni olmaksızın kullanıma sunulması cezai yaptırımlara tabidir.
Ayrıca, Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) genel hükümleri ile birlikte değerlendirildiğinde, marka hakkına saldırı niteliğindeki eylemler hem özel hukuk hem de ceza hukuku yollarıyla korunmaktadır. Ceza anlamında yaptırım uygulanan durumlar doğrudan marka hakkına tecavüz suçu kapsamında değerlendirilir.
Marka Hakkına Tecavüz Sayılan Fiiller
Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 29. maddesi uyarınca, marka hakkına tecavüz sayılan fiiller şunlardır:
- Marka sahibinin izni olmaksızın markanın aynısının veya ayırt edilemeyecek kadar benzerinin, tescil kapsamındaki mal veya hizmetlerde kullanılması,
- Markanın taklit edilerek veya benzer şekilde kullanılarak mal ya da hizmet sunulması,
- Taklit veya izinsiz markaların ticaret alanına sokulması (örneğin satışa sunulması, dağıtılması, ithalat/ihracatı yapılması),
- Markanın ticaret unvanı veya internet alan adı olarak izinsiz kullanılması,
- Üçüncü kişilerin markayı yanıltıcı şekilde kullanmasına olanak sağlayacak fiillerde bulunulması.
Bu fiiller, failin kastına ve suçun ağırlığına göre adli para cezası ya da hapis cezası ile sonuçlanabilir. Suçun temel hali için 1 yıldan 3 yıla kadar hapis ve 20.000 güne kadar adli para cezası öngörülmektedir.
İktibas ve İltibas Kavramları
Marka hakkına tecavüz suçlarının önemli alt başlıklarından biri iktibas (birebir alma) ve iltibas (karıştırılabilir benzerlik) durumlarıdır.
İktibas, markanın birebir aynı şekilde kopyalanmasıdır. Örneğin, ünlü bir spor ayakkabı markasının ya da elektronik cihaz logosunun ve adının aynen taklit edilerek kullanılması, iktibas olarak değerlendirilir. Bu doğrudan marka taklit suçu kapsamına girer.
İltibas ise, markanın doğrudan kopyalanması değil ama halkın kafasını karıştıracak kadar benzer bir biçimde kullanılmasıdır. Örneğin “Adibas” gibi uydurma ama çağrışım yapan bir marka kullanımı bu kapsamdadır. Veya “SQNY” şeklindeki tek bir harfteki küçücük bir çizgi ile üretilmiş kopyalar iltibas olarak değerlendirilir. Tüketicinin malı ya da hizmeti yanlış tanımasına yol açacak kadar benzerlik iltibasın temelini oluşturur.
Her iki fiil de marka hakkına tecavüz suçu kapsamında cezai yaptırıma tabidir ve uygulamada çok sık rastlanır.
İmitasyon, Replika, Çakma ve Taklit Ürünler
Halk arasında “çakma, imitasyon, replika, kopya, taklit” gibi adlarla anılan ürünler hukuken genellikle aynı kategoriye girer ki bunlar taklit ürünler. Bu tür ürünlerin üretimi, ithalatı, satışı ya da dağıtımı marka sahibinin izni olmaksızın gerçekleştirildiği takdirde, doğrudan marka hakkının ihlali suçu oluşur.
Örneğin, orijinal bir moda markasına ait çantanın görünümünün birebir kopyalanarak farklı bir üretici tarafından “replika” adıyla satışa sunulması, hem marka hakkına tecavüz sayılan fiiller arasındadır hem de ciddi cezai sorumluluk doğurur. Satıcıların, ürünleri “replika” olduğunu belirtmesi dahi bu sorumluluğu ortadan kaldırmaz. Çünkü burada esas olan, marka sahibinin izni olmadan yapılan kullanımdır.
Marka Hakkı İhlali Suçunun Unsurları
Bir fiilin marka ihlali suçu olarak değerlendirilmesi için bazı unsurların oluşması gerekir:
- Tescilli Bir Marka: Suçun konusu olan markanın Türk Patent ve Marka Kurumu nezdinde tescilli olması gerekir. Tescilsiz markalar, yalnızca haksız rekabet hükümleri çerçevesinde korunur.
- İzinsiz Kullanım: Markanın ya da benzerinin, marka sahibinin izni olmadan kullanılması gerekir.
- Kullanımın Ticari Amaç Gütmesi: Kişisel kullanım genellikle suç sayılmaz. Ancak ticaret alanında, satış, dağıtım veya reklam amacıyla kullanım suçun oluşması için yeterlidir.
- Kast Unsuru: Failin, marka sahibinin hakkını bilerek ihlal etmesi gerekir. Taksirle işlenen fiiller genellikle ceza kapsamına girmez.
Marka İhlali Cezası Nedir?
Marka hakkı ihlali, sadece özel hukuk yollarıyla değil, ceza hukuku kapsamında da önemli yaptırımlara bağlanmıştır. Özellikle 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 30. ve 31. maddeleri ile düzenlenen cezai hükümler, marka hakkının korunması için etkili araçlar sunar. Bu kapsamda, izinsiz marka kullanımı cezası ile başlayan bir dizi yaptırım, ihlalin niteliğine ve ağırlığına göre farklı cezai sonuçlar doğurabilir.
Marka Hakkı İhlalinde Uygulanan Temel Cezalar
Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 30. maddesi uyarınca, başkasına ait tescilli bir markayı, marka sahibinin izni olmadan kullanan kişi hakkında şu cezalar uygulanabilir:
- 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası,
- 5.000 güne kadar adli para cezası,
- Gerekirse hem hapis hem para cezası birlikte uygulanabilir.
Bu hüküm, doğrudan marka taklidi cezası kapsamındadır ve markanın birebir ya da karıştırılacak derecede benzer şekilde kullanılması durumlarında devreye girer.
Örneğin, sahte bir spor ayakkabısı üretip üzerinde ünlü bir markanın logosunu taklit eden bir kişi, hem ceza davası ile karşı karşıya kalır hem de marka sahibinin açabileceği tazminat davalarıyla muhatap olur.
Çakma, İmitasyon, Replika, Taklit ve Lisanssız Ürün Satma Cezaları
Marka hakkına yönelik ihlallerin önemli bir kısmı, halk arasında çakma, replika, imitasyon, taklit ya da lisanssız ürün olarak bilinen malların ticareti üzerinden gerçekleşir. Bu eylemler de kanunen suç teşkil eder:
- Çakma ürün satma cezası: Marka sahibi tarafından tescil edilmiş bir markanın aynısı ya da benzeriyle üretilmiş ürünlerin satılması durumunda uygulanır. Sanık hakkında yukarıda belirtilen hapis ve para cezaları devreye girer.
- Lisanssız ürün satma cezası: Yetkili dağıtım veya satış lisansı olmadan markalı ürün satmak, aynı zamanda marka hakkı ihlali anlamına gelir. Bu durumda da aynı cezai hükümler geçerlidir.
- İmitasyon ürün satma cezası: Markayı birebir kopyalamasa bile, tüketiciyi yanıltacak şekilde taklit eden ürünlerin satışı da suçtur.
- Replika ürün satma cezası: Ürün açıklamasında “replika” olduğu belirtilse bile, bu ifade hukuki korumayı ortadan kaldırmaz. Replika ürünler de marka hakkı ihlaline girer ve bu eylemi gerçekleştirenler için marka taklidi cezası uygulanır.
Basit bir örnek vermek gerekirse, bir pazar esnafının ünlü bir markanın adını ve logosunu taşıyan taklit çanta satması, hem imitasyon ürün satma cezası hem de izinsiz marka kullanımı cezası kapsamındadır.
Marka İşaretlerinin Silinmesi veya Değiştirilmesi
Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 30. maddesinin ikinci fıkrasına göre; bir ürün üzerindeki marka işaretinin silinmesi, değiştirilmesi veya sahte bir markayla değiştirilmesi de cezai yaptırıma tabidir. Örneğin, orijinal bir üründen marka etiketi çıkarılıp yerine taklit bir marka etiketi yerleştirilirse, bu eylem doğrudan marka tecavüzü, marka hakkı ihlali ya da hukuki tabiriyle marka hakkına tecavüz olarak değerlendirilir.
Yetkisiz Marka Devri, Rehini ve Lisansı
Marka üzerinde sahip olunmayan bir yetkiyle işlem yapmak, örneğin bir markayı devretmek, rehin vermek ya da lisanslı gibi göstererek kullandırmak da ayrı bir suç tipi oluşturur. Bu tür fiiller, özellikle sahte belgelerle gerçekleştiriliyorsa, hem marka hakkına tecavüz sayılan fiiller hem de belgede sahtecilik kapsamında değerlendirilebilir.
Alternatif Ceza Yaptırımları: HAGB, Erteleme ve Para Cezası
Marka hakkı ihlali suçları, genellikle şahsi suçlar kategorisinde değerlendirildiği için mahkemeler bazı durumlarda alternatif ceza yöntemlerine başvurabilir:
- HAGB (Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması): Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmaması ve cezanın 2 yıl veya altında olması durumunda uygulanabilir. Suç tekrarlanmazsa veya kasıtlı başka bir suç işlenmez ise hüküm hiç verilmemiş sayılır.
- Ceza Erteleme: Mahkeme, sanığın kişiliği ve suça yaklaşımı dikkate alınarak, cezanın infazını belirli koşullarla erteleyebilir.
- Adli Para Cezası: Marka hakkı ihlalinde hapis cezası yerine veya onunla birlikte uygulanabilir. Günlük adli para cezasının miktarı, sanığın ekonomik durumuna göre belirlenir ve 2025 yılı itibarıyla en düşük günlük tutar 100 TL civarındadır.
Bu tür alternatif uygulamalar, özellikle ilk defa suç işleyen küçük ölçekli satıcılar veya esnaflar için sıkça gündeme gelir. Ancak suçun ticari boyutu büyükse, ya da fail organize şekilde hareket etmişse, mahkemeler bu seçenekleri kullanmaktan kaçınabilir.
Taklit Ürün Davaları
Taklit ürün davaları, marka sahiplerinin, ticari itibarlarını ve yasal haklarını korumak amacıyla açtığı hukuki süreçlerdir. Bu davalar genellikle, izinsiz olarak tescilli bir markanın ya da o markaya isim benzerliği nedeniyle karıştırılabilecek düzeyde yakın bir adın kullanılması halinde gündeme gelir. Bu tür durumlarda açılan marka isim benzerliği nedeniyle dava, yalnızca birebir taklitleri değil, tüketiciyi yanıltabilecek düzeydeki benzerlikleri de kapsar.
Taklit ürünlerin üretimi, satışı veya dağıtımı doğrudan marka hakkı ihlali anlamına gelir. Bu fiiller aynı zamanda marka hakkına tecavüz suçu kapsamındadır ve hem maddi hem de manevi tazminat taleplerini doğurabilir. Marka sahibi, hem cezai şikâyette bulunabilir hem de mahkemeden satışın durdurulması, el konulan ürünlerin imhası gibi tedbirler talep edebilir.
Taklit ürün davaları, çoğunlukla Asliye Hukuk veya Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemelerinde görülür ve hızlı delil toplama amacıyla ihtiyati tedbir kararları da sıkça uygulanır.
Marka Davaları ve Sonuçları
Marka davaları, tescilli bir markanın başkaları tarafından izinsiz ve haksız şekilde kullanılması durumunda açılan davalardır. Bu tür davaların temel amacı, markanın ticari değerinin korunması ve tüketicinin yanıltılmasının önlenmesidir. Marka hakkı sahibi, marka tescil belgesine dayanarak marka hakkı ihlali oluşturan eylemlere karşı hem hukuki hem de cezai yollarla koruma talep edebilir.
Marka hakkına tecavüz (marka hakkı ihlali) niteliğindeki fiiller arasında, taklit ürünlerin piyasaya sürülmesi, benzer ibarelerin kullanılması, marka adıyla sosyal medya hesapları açılması ya da alan adı alınması gibi eylemler yer alabilir. Bu gibi durumlarda açılan davalar, Türk Patent ve Marka Kurumu nezdindeki başvurulara ek olarak, Fikri ve Sınai Haklar Mahkemelerinde görülür.
Örneğin:
- Tescilli bir giyim markasına çok benzeyen bir adla, benzer bir logoyla ve ambalajla ürün satışı yapan bir firmanın mallarına mahkeme kararıyla el konulmuş ve markanın ticari itibarı zarar gördüğü için tazminata hükmedilmiştir.
- Marka tescili bulunmayan bir kişinin, daha önce başkası tarafından tescillenmiş bir markayı sosyal medyada kullanarak ürün satması, marka ihlali suçu kapsamında değerlendirilmiş ve fail hakkında hem tazminat hem de cezai yaptırım uygulanmıştır.
Marka İhlali Yargıtay Kararları
Yargıtay, marka hakkı ihlali ve marka hakkına tecavüz davalarında istikrar kazanmış birçok karar vermiştir. Bu kararlar, benzer durumlarla karşılaşan kişi ve şirketlere hukuki değerlendirme açısından yol göstericidir. Marka ihlali Yargıtay kararlarından bazı örnekler:
1. Yargıtay 11. HD, 2019/5373 E., 2020/2041 K.
Kararda, bir şirketin, tescilli bir içecek markasının ismini ve şişe tasarımını neredeyse birebir şekilde kullanması marka hakkına tecavüz olarak değerlendirilmiş, davalının kötü niyetli olduğu kabul edilerek hem ürünlere el konulmasına hem de tazminata karar verilmiştir.
2. Yargıtay 11. HD, 2021/3840 E., 2022/1905 K.
Karar, bir e-ticaret platformu üzerinden orijinal marka adıyla uyumlu ancak tescilli markayla karıştırılacak derecede benzer ürün satılmasını kapsamaktadır. Mahkeme, ürünlerin ambalaj ve marka kullanım tarzının tüketiciyi yanıltmaya elverişli olduğunu belirterek, marka ihlali suçu kapsamında karar vermiştir.
3. Yargıtay 11. HD, 2020/7741 E., 2021/3880 K.
Davada, bir işletmenin alan adı olarak tescilli bir markayı kullanması ve bu marka altında reklam vermesi değerlendirilmiştir. Yargıtay, marka hakkı ihlalinin sadece fiziksel ürünlerle sınırlı olmadığını, dijital alanlarda da bu hakların korunması gerektiğini vurgulamıştır.
Marka Hakkı İhlalinde Arabuluculuk ve Uzlaşma
Marka hakkı ihlali durumlarında başvurulan hukuki yollar yalnızca mahkeme süreciyle sınırlı değildir. Taraflar, özellikle zaman ve maliyet tasarrufu sağlamak amacıyla arabuluculuk ve uzlaşma gibi alternatif çözüm yollarını da tercih edebilmektedir. Hem hukuki uyuşmazlıkların azaltılması hem de ticari ilişkilerin korunması açısından bu yöntemler gün geçtikçe daha yaygın hale gelmektedir.
Arabuluculuk Süreci
Marka hakkı ihlali davalarında arabuluculuk, özellikle maddi tazminat taleplerini içeren özel hukuk boyutundaki uyuşmazlıklarda gündeme gelir. 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’na göre, ticari nitelikli davaların bir kısmında dava açmadan önce zorunlu arabuluculuk sürecinin tamamlanması gerekir.
Ancak marka hakkı ihlali fiili aynı zamanda bir suç teşkil ediyorsa —yani olay yalnızca tazminat değil, cezai yaptırımı da içeriyorsa— arabuluculuk uygulanamaz. Örneğin bir kişi, bir firmanın tescilli markasını taklit ederek ürün sattığında, bu eylem hem özel hukuk açısından marka hakkına tecavüz sayılır hem de kamu hukuku yönüyle suç niteliği taşır. Bu durumda arabuluculuk yalnızca tazminat boyutunda mümkün olabilir.
Marka Hakkı İhlali ve Uzlaşma
Ceza hukuku kapsamında değerlendirilen marka hakkı ihlali ve marka hakkına tecavüz suçlarında uzlaşma da gündeme gelebilir. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 253. maddesi uyarınca, soruşturma aşamasındaki bazı suçlarda savcılık tarafından taraflara uzlaşma teklifi yapılabilir.
Özellikle marka ihlali ve taklit ürün uzlaşma süreçlerinde, şikâyetçi ve şüpheli arasında yapılan protokoller sayesinde dava açılmadan dosya kapanabilir. Bu durumda sanık hakkında kovuşturmaya yer olmadığına ya da davanın düşmesine karar verilebilir. Uzlaşma, genellikle ürünlerin imha edilmesi, belirli bir maddi ödeme ya da özür metni gibi şartlarla sağlanır.
Ancak uzlaşmanın mümkün olabilmesi için suçun niteliği önemlidir. Eğer taklit faaliyeti organize bir suç şeklindeyse veya marka sahibine ciddi zararlar doğurmuşsa, savcılık ya da mahkeme uzlaşmayı reddedebilir.
Arabuluculuk ve uzlaşma yolları, marka uyuşmazlıklarının çözümünde hem zamandan kazanmak hem de tarafların karşılıklı menfaatlerini korumak açısından önemlidir. Ancak her marka davası bu kapsamda değerlendirilemez; olayın hukuki niteliğine göre bu süreçlerin uygulanabilirliği değişiklik gösterir.
Marka İhlali Suçunda Etkin Pişmanlık
Etkin pişmanlık, bir suç işlendiğinde failin kendi iradesiyle pişmanlık duyarak zararı gidermeye çalışması ve bu davranışının, ceza hukuku açısından lehine sonuçlar doğurabilecek bir hukuki imkân sunmasıdır.
Bununla beraber marka ihlali suçu, etkin pişmanlık hükümlerinin doğrudan uygulandığı suçlardan biri değildir. Ancak bu, failin ceza yargılaması sürecinde cezasının hafifletilmesini sağlayacak davranışlarda bulunamayacağı anlamına gelmez.
Marka hakkı ihlali suçu çoğu durumda şikâyete bağlı suçlar arasında yer aldığından, mağdurun şikâyetten vazgeçmesi ya da uzlaşma sağlanması halinde ceza davası düşebilir. Bu durumlar, doğrudan etkin pişmanlık olarak değil; uzlaşma, şikâyetten vazgeçme ve lehe hükümlerin uygulanması çerçevesinde değerlendirilir.
Yine de fail, marka hakkına tecavüz niteliği taşıyan eylemini erken aşamada kabul eder, taklit ürünleri piyasadan toplar, zararı karşılar veya mağdurla uzlaşma sağlarsa; bu davranışları, mahkeme tarafından takdir indirimi nedeni olarak göz önüne alınabilir. Bu durum, özellikle ceza miktarının alt sınırdan verilmesi veya hükmün açıklanmasının geri bırakılması (HAGB) gibi sonuçlara yol açabilir.
Özetle, marka davalarında etkin pişmanlık, Ceza Kanunu anlamında doğrudan uygulanmasa da, failin iyi niyetli adımları ve mağdurun bu yönde beyanı, yargılamada olumlu sonuçlar doğurabilecek unsurlar arasında yer alır.
Marka Hakkı İhlali Görevli ve Yetkili Mahkeme
Marka hakkı ihlaliyle ilgili davalarda görevli ve yetkili mahkemenin doğru belirlenmesi, hem sürecin sağlıklı işlemesi hem de kararların hukuka uygunluğu açısından büyük önem taşır.
Marka hakkı ihlali nedeniyle açılan davalarda, uyuşmazlığın niteliğine göre görevli mahkemeler farklılık gösterebilir:
1. Hukuki Nitelikteki Marka Davalarında Görevli Mahkeme
Tazminat talepli marka hakkı ihlali davalarında, Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemeleri görevli mahkemelerdir. Ancak bu mahkemeler özel mahkemeler olup her ilde bulunmadığı için, bu mahkemelerin kurulmadığı yerlerde görev, genel görevli mahkemeler olan Asliye Hukuk Mahkemeleri tarafından yerine getirilir.
Davacı, marka sahibi olabilir ya da markanın kullanım hakkını elinde bulunduran lisans sahibi olabilir.
2. Cezaî Nitelikteki Marka Hakkına Tecavüz Davalarında Görevli Mahkeme
İzinsiz marka kullanımı, taklit veya çakma ürün satışı gibi fiiller nedeniyle başlatılan ceza yargılamalarında görevli mahkeme, Fikri ve Sınai Haklar Ceza Mahkemesi’dir. Bu mahkeme de her ilde kurulmamıştır; bulunmayan yerlerde Asliye Ceza Mahkemesi yetkilidir.
3. Yetkili Mahkeme
Marka hakkına tecavüz davalarında yetkili mahkeme, suçun işlendiği yer mahkemesi, sanığın yerleşim yeri mahkemesi veya zararın meydana geldiği yer mahkemesi olabilir. Hukuki davalarda ise yetkili mahkeme, davalının yerleşim yeri ya da fiilin etkilerinin görüldüğü yer mahkemesi olarak belirlenebilir.
Örneğin, taklit bir ürün İstanbul’da piyasaya sürüldüyse ancak marka sahibi Ankara’da ikamet ediyorsa, hem İstanbul hem de Ankara mahkemeleri yetkili sayılabilir.
Marka Hakkı İhlali Davalarında Avukat Desteğinin Önemi
Marka avukatlığı, marka hakkı ihlali davalarında hak sahiplerinin ticari değerlerini korumak ve hukuki süreci en doğru şekilde yönetmek için büyük bir önem taşır. İyi bir marka avukatı, müvekkilinin haklarını savunarak, ihlalin tespit edilmesi, delil toplanması ve hukuki başvuruların yapılması aşamalarında kritik bir rol üstlenir.
Markaların korunması yalnızca tescil süreciyle sınırlı değildir; haksız kullanım, taklit ve izinsiz çoğaltma gibi ihlaller karşısında hızlı ve etkili bir şekilde hareket edilmesi gerekir. Bu noktada, marka patent vekilliği ve avukatlık hizmeti sunan uzmanlar, hem tescil hem de ihlal davalarında teknik ve hukuki bilgiyle süreci yöneterek markanın zarar görmesini engeller.
Bir marka avukatı, mahkemeye sunulacak hukuki argümanları hazırlarken benzer davalardan emsal kararları dikkate alarak müvekkilinin en güçlü savunmasını yapar. Aynı zamanda, taraflar arasında uzlaşma sağlanabilecek durumlarda müzakereleri yöneterek zaman ve maliyet açısından en uygun çözümü sunar.
Avukatlık desteği olmadan yürütülen marka hakkı ihlali davaları, hak sahipleri için zaman kaybına ve mali kayıplara yol açabilir. Bu yüzden, markalarını korumak isteyen işletmelerin, alanında uzman bir marka avukatı ile çalışarak hem hukuki güvence sağlaması hem de rekabet avantajını koruması büyük önem taşır.